SÖZLEŞMEDEN DOĞAN BORÇLARIN İFASINDA BAŞLANGIÇTAKİ VE SONRADAN ORTAYA ÇIKAN İMKÂNSIZLIK DURUMU

Sözleşmeler, tarafların karşılıklı irade beyanlarıyla kurulan ve taraflara belirli borçlar yükleyen hukuki işlemlerdir. Ancak, bazı durumlarda sözleşmeden doğan borcun ifası imkânsız hale gelebilir. Bu imkânsızlık, sözleşmenin kurulma anında mevcut olabilir veya sözleşme kurulduktan sonra ortaya çıkabilir.

Borcun ifasını imkânsız kılan olgunun kaynağı bakımından yapılan bir ayrıma göre imkânsızlık, maddî imkânsızlık ve hukukî imkânsızlık olmak üzere ikiye ayrılır.

Maden Hukukuyla İlgili Konular

1.SÖZLEŞMEDEN KAYNAKLI İMKÂNSIZLIĞIN ÇEŞİTLERİ

A. Maddi İmkânsızlık

B. Hukuki İmkânsızlık

2. SÖZLEŞMENİN KURULMASINDAN ÖNCE ORTAYA ÇIKAN OBJEKTİF İMKÂNSIZLIK

A. İmkânsızlığın Borçlu Tarafından Bilinmemesi Durumunda

B. İmkânsızlığın Borçlu Tarafından Bilinmesi veya Bilinebilecek Halde Olması Durumunda

3. SÖZLEŞMENİN KURULMASINDAN ÖNCE ORTAYA ÇIKAN SÜBJEKTİF İMKÂNSIZLIK

4. SÖZLEŞMENİN YAPILMASINDAN SONRA ORTAYA ÇIKAN İMKÂNSIZLIK

5. SONUÇ






    Sözleşmeler, tarafların karşılıklı irade beyanlarıyla kurulan ve taraflara belirli borçlar yükleyen hukuki işlemlerdir. Ancak, bazı durumlarda sözleşmeden doğan borcun ifası imkânsız hale gelebilir. Bu imkânsızlık, sözleşmenin kurulma anında mevcut olabilir veya sözleşme kurulduktan sonra ortaya çıkabilir.

    Borcun ifasını imkânsız kılan olgunun kaynağı bakımından yapılan bir ayrıma göre imkânsızlık, maddî imkânsızlık ve hukukî imkânsızlık olmak üzere ikiye ayrılır.

    1. SÖZLEŞMEDEN KAYNAKLI İMKÂNSIZLIĞIN ÇEŞİTLERİ

    A) Maddi İmkânsızlık:

    • Borcun ifasının maddi olarak temin edilmesinin mümkün olmamasıdır. Doktrinde ve uygulamada maddi imkânsızlık, mücbir sebep olarak adlandırılmaktadır.

    B) Hukuki İmkânsızlık: 

    • Sözleşmeden doğan bir borcun ifasının, sözleşmenin kurulmasından önce veya sonra ortaya çıkan bir hukukî engel nedeniyle mümkün olmaması halinde, söz konusu borcun ifası bakımından hukukî imkânsızlık meydana gelir.
    • Borcun ifasını imkânsız kılan olgunun kaynağı bakımından yapılan bir ayrıma göre imkânsızlık, maddî imkânsızlık ve hukukî imkânsızlık olmak üzere ikiye ayrılır

    Türk Borçlar Kanunu’nun genel hükümlerine göre, bir sözleşmeye konu olan edimin ifasının imkânsız hale gelmesi iki farklı hukuki sonuç doğurur.

    İlk olarak, başlangıçtaki imkânsızlık kavramı, TBK 27. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenmiştir. TBK 27/I’e göre:

    “Konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür.”

    Bu hüküm, sözleşmeyle belirlenen edimin, sözleşmenin kurulduğu anda ifasının mümkün olup olmamasını ele almaktadır. Başlangıçtaki imkânsızlık, herkes için geçerli olan (objektif) ve sürekli bir imkânsızlık olup, maddi veya hukuki sebeplerden kaynaklanabilir. Türk Borçlar Kanunu, sözleşme serbestisinin sınırlarından biri olarak bu durumu öngörmüş ve sonuç olarak söz konusu sözleşmenin kesin hükümsüz (bâtıl) olacağını kabul etmiştir. Roma hukukunda yer alan “impossibilium nulla obligatio” ilkesi de bu durumu desteklemektedir.

    İmkânsızlığın ikinci hukuki etkisi, sonradan ortaya çıkan imkânsızlık olup, TBK 112 ve TBK 136’da düzenlenmiştir.

    TBK 112’ye göre:

    “Borç hiç veya gereği gibi ifa edilmezse borçlu, kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alacaklının bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür.”

    Bu hükümde doğrudan “imkânsızlık” ifadesi geçmese de, “borcun hiç ifa edilmemesi” ifanın imkânsız hale gelmesini de kapsar. Dolayısıyla, borçlu, edimin yerine getirilememesinde kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe alacaklıya tazminat ödemekle yükümlüdür.

    Öte yandan, TBK 136’ya göre:

    “Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa, borç sona erer.”

    Bu hüküm, sonradan ortaya çıkan imkânsızlık (diğer adıyla “sonraki imkânsızlık”) durumunda, borçlunun kusurunun bulunmaması halinde borcun sona ereceğini öngörmektedir. TBK 112 ve 136 kapsamında ele alınan imkânsızlık, sürekli bir nitelik taşımakta olup, ifanın maddi veya hukuki bir sebeple engellenmesi anlamına gelir.

    Hukuk doktrininde hâkim görüşe göre, sonraki imkânsızlık objektif ya da subjektif olabilir.

    • Objektif imkânsızlık, edimin yerine getirilmesinin herkes için imkânsız hale gelmesi durumudur. Örneğin, bir taşınmazın tamamen yıkılması, artık devrinin mümkün olmaması anlamına gelir.
    • Subjektif imkânsızlık ise yalnızca borçlu açısından ifanın imkânsız hale gelmesi anlamına gelir. Örneğin, belirli bir sanatçının özel olarak yapmayı taahhüt ettiği bir eseri, ağır bir hastalık nedeniyle tamamlayamaması, subjektif imkânsızlığa örnektir.

    Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenen imkânsızlık kavramı, sözleşmelerin geçerliliği ve tarafların yükümlülükleri açısından büyük önem taşımaktadır. Başlangıçtaki imkânsızlık, sözleşmeyi kesin hükümsüz hale getirirken, sonradan ortaya çıkan imkânsızlık borcu sona erdirebilir veya borçlunun tazminat sorumluluğuna yol açabilir. Bu nedenle, tarafların sözleşme yaparken bu olasılıkları göz önünde bulundurması ve gerekli hukuki tedbirleri alması büyük önem arz etmektedir.

    Sözleşmenin kurulmasından sonra borcun ifasının imkânsız hale gelmesi durumunda, alacaklının sözleşme kapsamında sahip olduğu borcun aynen ifasını talep etme hakkı ortadan kalkar. Bu sonuç, imkânsızlığın borçlunun kusurundan kaynaklanıp kaynaklanmadığından bağımsız olarak ortaya çıkar.

    Eğer sonraki imkânsızlık, borçlunun kusurundan kaynaklanıyorsa, alacaklı, aynen ifa talep hakkını kaybetmekle birlikte, uğradığı zararların tazminini talep etme hakkına sahip olur (TBK 112). Başka bir deyişle, borçlunun sorumluluğu bulunan bir imkânsızlık durumu, aynen ifa talebinin tazminat talebine dönüşmesi sonucunu doğurur.

    Buna karşılık, eğer imkânsızlık borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerden kaynaklanıyorsa, bu dönüşüm gerçekleşmez. Bu durumda, borçlu edimi aynen ifa etme yükümlülüğünden kurtulduğu gibi, alacaklının uğradığı zararları tazmin etmekle de yükümlü değildir (TBK 136/I).

    1. SÖZLEŞMENİN KURULMASINDAN ÖNCE ORTAYA ÇIKAN OBJEKTİF İMKÂNSIZLIK:

    A) İmkânsızlığın Borçlu Tarafından Bilinmemesi Durumunda;

    • Sözleşme kesin hükümsüzdür.
    • Her iki taraf için de hak ve borç doğmaz.
    • Borçlu daha önceden bir şey almışsa sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre iade etmelidir.

    B)İmkânsızlığın Borçlu Tarafından Bilinmesi veya Bilinebilecek Halde Olması Durumunda;

    Sözleşme kesin hükümsüzdür. Ancak bu durumda borçlunun alacaklıya karşı sözleşme öncesi görüşmelerde dürüst davranmadığı(Culpa İn Contrehendo) gerekçesiyle sorumluluğu vardır ve karşı tarafın menfi zararını ödemek zorundadır.

    1. SÖZLEŞMENİN YAPILMASINDAN ÖNCE ORTAYA ÇIKAN  SÜBJEKTİF İMKÂNSIZLIK:

    Sözleşmenin kurulmasından önce sübjektif imkânsızlığın mevcut olması halinde, sözleşmenin ayakta ve geçerli olduğu kabul edilmektedir. Bu durumda borçlu borcunu ifa ile yükümlüdür. Borçlu, kusuruyla ifayı gerçekleştiremezse Borçlar Kanunu’nun 112. maddesinde yer alan; “Borç hiç veya gereği gibi ifa edilmezse borçlu, kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alacaklının bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür.” şeklindeki düzenleme uyarınca alacaklının her türlü zararını tazmin etmeye mecburdur. Bu kapsamda; borçlunun sözleşmeden kaynaklanan zararı müspet olacağı gibi menfi de olabilir. Borcun hiç ifa edilmemesi durumunda menfi zarar; gereği gibi ifa edilmemesi durumunda ise müspet zarar talep edilebilecektir. Müspet zarar, sözleşmenin gereği gibi ifa edilmemesi sebebiyle uğranılan zarar ve mahrum kalınan kardır. Menfi zarar ise, sözleşmenin geçerli olduğu inancıyla yapılan masraflar ve kaçırılan kazanç kayıplarıdır. Ayrıca, tazminat talep edilebilmesi için borçlunun kusurlu olması ve alacaklının zarara uğraması gerekmektedir.

    1. SÖZLEŞMENİN YAPILMASINDAN SONRA ORTAYA ÇIKAN İMKÂNSIZLIK:

    Sözleşmeden doğan bir borcun ifasının, sözleşmenin kurulmasından sonra ortaya çıkan bir maddi engel nedeniyle mümkün olmaması halinde, söz konusu borcun ifası bakımından maddi imkânsızlık meydana gelir. Maddi imkânsızlık, TBK 112 ve TBK 136 anlamında bir imkânsızlık durumudur. Tüm imkânsızlık hallerinde olduğu gibi, maddi imkânsızlık hallerinde de sözleşmede kararlaştırılan edimi aynen ifa borcu sona erer. Geçici imkânsızlığın söz konusu olduğu durumlarda ise aynen ifa borcu sona ermeyip, hukukî engel var olduğu sürece ertelenir. Aynen ifa borcunun sona ermesi veya ertelenmesi nedeniyle taraflardan herhangi birinin uğradığı zararın tazminini karşı taraftan talep edebilip edemeyeceği, imkânsızlıktan taraflardan hangisinin sorumlu olduğuna bağlıdır. Söz konusu sorumluluk öncelikle taraflar arasındaki sözleşmeye, bu konuyu düzenleyen bir sözleşme hükmünün bulunmaması halinde ilgili kanun hükümlerine göre belirlenir.

    Sözleşmenin kurulmasından sonra ortaya çıkan maddi imkânsızlık halinde, imkânsızlıktan hangi tarafın sorumlu olacağına ilişkin taraflar arasında akdedilen sözleşmede bu hususta herhangi bir düzenleme bulunmaması halinde ilgili kanuni düzenlemeler olan TBK madde 112 ve TBK madde 136 birlikte değerlendirilecektir. Söz konusu iki kanun maddesinin birlikte değerlendirilmesinde şu sonuçlar ortaya çıkar: Sözleşmenin kurulmasından sonra borcun ifasının imkânsız hale gelmesi durumunda, alacaklının sözleşme gereği sahip olduğu, borcun aynen ifasını talep hakkı sona erer. Bu sonuç, imkânsızlıktan borçlunun sorumlu olup olmadığından bağımsız olarak ortaya çıkar. Sonraki imkânsızlığın borçluya yüklenebilen bir sebepten kaynaklanması halinde alacaklı, sona eren aynen ifayı talep hakkı yerine, uğradığı zararların tazminini talep hakkına sahip olur (TBK 112). Başka bir ifadeyle, borçlunun sorumlu olduğu sonraki imkânsızlık, aynen ifa talebinin tazminat talebine dönüşmesi sonucunu doğurur. Buna karşılık, sonraki imkânsızlığın borçluya yüklenemeyen sebeplerden kaynaklanması halinde böyle bir dönüşüm gerçekleşmez. Borçlu edimi aynen ifa yükümünden kurtulduğu gibi, alacaklının borcun ifa edilmemesi nedeniyle uğradığı zararları tazmin etmekle de yükümlü değildir (TBK 136/I)

    1. SONUÇ

    Sözleşmeden doğan bir borcun ifasının, sözleşmenin kurulmasından sonra ortaya çıkan bir hukuki engel nedeniyle yerine getirilememesi durumu, hukuki imkânsızlık olarak adlandırılır. Bu durumda, borcun ifasının Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 112 ve 136. maddeleri anlamında imkânsız hale geldiği kabul edilmelidir.

    Genel kural olarak, hukuki imkânsızlık durumlarında borcun aynen ifa edilme yükümü sona erer. Ancak geçici hukuki imkânsızlık halinde, borç ortadan kalkmaz; yalnızca hukuki engel devam ettiği süre boyunca ertelenir.

    Aynen ifa borcunun sona ermesi veya ertelenmesi nedeniyle taraflardan birinin zararının tazmin edilip edilemeyeceği, imkânsızlıktan hangi tarafın sorumlu olduğuna bağlıdır. Bu sorumluluk öncelikle taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine göre, böyle bir düzenleme bulunmadığı takdirde ise ilgili kanun hükümlerine göre belirlenir.

    Bununla birlikte, alacaklı borçlunun ifa edemediği edim yerine elde ettiği ikame değerin veya buna ilişkin talep hakkının kendisine devrini talep edebilir. Ancak alacaklı ikame değeri talep ettiğinde, kendi edimini de yerine getirmekle yükümlüdür.

    Borçlunun sorumlu olduğu geçici hukuki imkânsızlık hallerinde ise alacaklı, gecikme tazminatı talep edebilir ve TBK 125 ve 126. maddeleri uyarınca sözleşmeden dönme veya fesih hakkını kullanabilir.

    Hukuki imkânsızlıktan alacaklı sorumlu ise, tarafların karşılıklı borçları sona erer. Ancak borçlunun bu durum nedeniyle uğradığı zarar, TBK 112 uyarınca alacaklı tarafından tazmin edilmelidir.

    Tazminat kapsamı belirlenirken borçlunun edim yükümünden kurtulması sonucu elde ettiği veya elde etmeyi ihmal ettiği her türlü yarar dikkate alınarak tazminat miktarından indirilmeli ve TBK 146 uyarınca on yıllık zamanaşımı süresine tabi olmalıdır.

    Alacaklı, borçlunun ifa edemediği edim nedeniyle elde ettiği ikame değerin kendisine verilmesini talep edebilir. Ayrıca, tazminat borcunu güvence altına alan fer’i haklar da korunur.

    Hukuki imkânsızlık nedeniyle borcun ifa edilememesi durumlarında, tarafların sorumluluğu olayın özelliklerine göre değişiklik göstermektedir. Sorumluluk taraflardan birine yüklenebiliyorsa, tazminat borcu doğar; eğer sorumluluk taraflardan birine yüklenemiyorsa, borç sona erer ve herhangi bir tazminat söz konusu olmaz.