Tanıma ve tenfiz, yabancı bir ülkede verilmiş mahkeme kararlarının Türkiye’de geçerlilik kazanması ve uygulanabilir hale gelmesi için Türk hukukunda düzenlenen iki önemli hukuki işlemdir. Bu işlemler; özellikle uluslararası evlilik, boşanma, miras, ticari uyuşmazlıklar veya icra takipleri gibi konularda sıkça gündeme gelir.
İÇİNDEKİLER;
1. TANIMA NEDİR?
2. TENFİZ NEDİR?
3. TANIMA VE TENFİZ ŞARTLARI
3.1 Yabancı Mahkeme Kararının Kesinleşmiş Olması
3.2 Kararın Kamu Düzenine Aykırı Olmaması
3.3 Karşılıklılık İlkesi
3.4 Usule Uygun Tebligat ve Savunma Hakkı
4. TANIMA VE TENFİZ DAVALARINDA GÖREVLİ VE YETKİLİ MAHKEME
5. TANIMA VE TENFİZ ARASINDAKİ FARK
6. YARGITAY KARARLARI IŞIĞINDA TANIMA VE TENFİZ
6.1 Kamu Düzeni
6.2 Kesin Hüküm Şartı
6.3 Tenfiz Hakiminin Yetki ve Sınırları
6.4 Usulsüz Tebligat
7. SONUÇ
Detaylı Bilgi Almak İçin Lütfen İletişime Geçin!
Hızlı ve Güvenilir Hizmet!
Tanıma Tenfiz kurumu ile yabancı mahkemelerden alınan boşanma kararları Türkiye’de nasıl uygulanır!?
Tanıma Tenfiz ile yabancı mahkeme kararlarının Türkiye’de Uygulaması hakkında detaylı bilgi için iletişime geçin!
Tanıma Tenfiz Yolu

1. TANIMA NEDİR?
Tanıma, yabancı bir mahkeme kararının Türkiye’de hukuki sonuç doğurabilmesi için geçerliliğinin kabul edilmesi işlemidir. Tanıma yalnızca kesin hüküm teşkil eden (örneğin boşanma kararları gibi) kararlar için uygulanır. Bu işlem sonucunda, karar Türk mahkemelerinde de bağlayıcı hale gelir. Ancak tanıma tanıma süreci ile birlikte yabancı mahkeme kararı doğrudan icra edilemez İcra edilebilirlik için tenfiz davası açılması gerekir.
2. TENFİZ NEDİR?
Tenfiz, yabancı bir mahkeme kararının Türkiye’de icra edilebilir hale gelmesi için yapılan hukuki işlemdir. Örneğin, yabancı bir mahkemeden alınmış bir tazminat kararı ya da nafaka kararı, Türkiye’de tenfiz edilmeden doğrudan icra takibine konu olamaz. Tenfiz kararı ile yabancı mahkeme kararı Türkiye’de icra edilebilir hale gelir.
3. TANIMA VE TENFİZİN ŞARTLARI NELERDİR?
Türk hukukunda tanıma ve tenfiz davaları, Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un (MÖHUK) 50-63. maddelerinde düzenlenmiştir. Yabancı mahkeme tarafından verilen kararın Türkiye’de tanıma veya tenfiz yoluyla geçerlilik kazanması için aşağıdaki şartların sağlanması gerekmektedir.
3.1 Yabancı Mahkeme Kararının Kesinleşmiş Olması
Tanıma ve tenfiz işlemleri için, yabancı mahkeme kararının kesinleşmiş olması şarttır. Kararın kesinleştiğine dair belge (örneğin kesinleştirme şerhi) mahkemeye sunulmalıdır.
3.2 Kararın Kamu Düzenine Aykırı Olmaması
Bir yabancı mahkeme kararının başka bir devletin ülkesinde sınırsız bir biçimde uygulanması, devletlerin egemenlik haklarına aykırılık teşkil edebileceğinden devletler bu uygulamayı belirli şartlara bağlamaktadır. Bu şartların bir kısmı tarafların menfaatlerini korumaya yönelikken diğer bir kısmı ise devletlerin çıkarlarını güvence altına almayı hedeflemektedir.
Kamu düzenine aykırılık koşulu, yabancı mahkemelerden alınan hükümlerin tanınması ve tenfizi süreçlerinde öne çıkan önemli bir ilkedir. Bu şartın temel amacı, toplumun menfaatlerini korumaktır. Burada hedeflenen; toplumun yerleşik hukuki, ahlaki, siyasi değerleri ve anlayışlarının yabancı bir mahkeme kararıyla zarar görmesini engellemektir. MÖHUK’un 54. maddesinin (e) bendinde düzenlenen bu ilke, bir yabancı mahkeme kararının Türk kamu düzenine açıkça aykırı olmaması gerekliliğiyle bu korumayı sağlamaktadır.
3.3 Karşılıklılık İlkesi (Mütekabiliyet)
Karşılıklılık ilkesi, bir devletin yabancı mahkeme kararlarını tanıması ve tenfiz etmesi konusunda ilgili yabancı devletin de aynı yaklaşımı göstermesini ifade eden temel bir hukuki ilkedir. Bu ilke, devletlerarası ilişkilerde adalet ve eşitlik sağlanması açısından önemli bir yer tutar.
Karşılıklılık ilkesi, MÖHUK madde 54’de düzenlenmiştir. Bu hükme göre, bir yabancı mahkeme kararının tanınması veya tenfizi talebinde Türkiye ile yabancı devlet arasında karşılıklılık ilişkisi bulunması gerekmektedir. Karşılıklılık üç türde incelenir:
-
Ahdi (Sözleşmesel) Karşılıklılık
Kararın verildiği devletle Türkiye Cumhuriyeti arasında mahkeme kararlarının tenfiz edileceğine ilişkin iki veya çok taraflı bir sözleşmenin varlığı halinde ahdi karşılıklılıktan bahsedilecektir.
-
Hukuki Karşılıklılık (De Jure Mütekabiliyet)
İlgili yabancı ülkenin mevzuatında, Türk mahkemelerinin kararlarının tanınması ve tenfizi açıkça düzenlenmişse veya Türkiye’nin mahkeme kararlarının o ülkede geçerliliği kanuni olarak kabul ediliyorsa, hukuki karşılıklılık mevcut kabul edilir.
-
Fiili Karşılıklılık (De Facto Mütekabiliyet)
Hukuki bir düzenleme bulunmasa bile, yabancı devlet mahkemeleri Türk mahkemelerinin kararlarını fiilen tanıyor ve tenfiz ediyorsa fiili karşılıklılık bulunduğu kabul edilir.
Yargılama sürecinde mahkeme, karşılıklılığın mevcut olup olmadığını incelemek zorundadır. Karşılıklılık durumunu belirlemek için:
- Yabancı devletin mevzuatının incelenmesi,
- Dışişleri Bakanlığı veya Adalet Bakanlığından bilgi alınması,
- İlgili devletin daha önce Türk mahkeme kararlarını tanıyıp tanımadığına dair emsal kararların değerlendirilmesi gerekmektedir.
Eğer karşılıklılık bulunmuyorsa, ilgili yabancı mahkeme kararı Türkiye’de tanınamaz ve tenfiz edilemez.
3.4 Usule Uygun Tebligat ve Savunma Hakkı
Bir mahkeme kararının tanınması veya tenfiz edilmesi için, kararın verildiği süreçte tarafların hukuki dinlenilme hakkına riayet edilmiş olması gerekir. Bu durum, hukuk devleti ilkesinin bir gereğidir ve yargılama sürecinin adil ve eşit şekilde yürütülmesini sağlar.
MÖHUK’un 54/ç maddesi, yabancı mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizi için, davalıya usulüne uygun bir şekilde tebligat yapılmış olması ve davalının savunma hakkını kullanabilmiş olmasını şart koşar.
Tanıma ve tenfiz davalarında, yabancı mahkeme kararının taraflara usule uygun şekilde tebliğ edilip edilmediği yargılamanın adilliği açısından titizlikle değerlendirilir. Eğer tebligat; eksik yapılmış, yanlış kişiye iletilmiş, hiç yapılmamış ya da usule aykırı gerçekleştirilmişse bu durum savunma hakkının ihlali anlamına gelir ve kararın tanınması ya da tenfizi mümkün olmayacaktır.
Tebligat, adil yargılanma hakkının bir uzantısıdır. Tarafların davadan haberdar edilmesi, kendilerini savunmaları ve yargılamaya katılım göstermeleri ancak usule uygun tebligat sayesinde mümkün olur. Türkiye, yabancı mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizi hususunda çeşitli uluslararası sözleşmelere taraf olmuştur. Bu sözleşmeler, yabancı mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizi süreçlerinde tebligata ilişkin usul ve esasları düzenlemektedir. Uluslararası tebligat işlemleri, taraf olunan uluslararası sözleşmeler veya devletler arasında yapılan ikili anlaşmalar doğrultusunda gerçekleştirilmelidir. Zira bu sözleşme ve anlaşmalar, iç hukuk kurallarına kıyasla öncelik taşımakta ve tebligat işlemlerinde bağlayıcı bir rol üstlenmektedir. Türkiye’nin tebligata ilişkin taraf olduğu sözleşmeler:
- New York Sözleşmesi
- Avrupa Konseyi Medeni Hukuk Sözleşmesi
- İstanbul Sözleşmesi
- La Haye Sözleşmesi
şeklinde sıralanabilir.
4. TANIMA VE TENFİZ DAVALARINDA GÖREVLİ VE YETKİLİ MAHKEME NERESİDİR?
MÖHUK madde 51 hükmüne göre yabancı mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizi taleplerinde asliye mahkemeleri görevli kılınmıştır. Ancak uygulamada, tanıma ve tenfiz davalarının bazı özel türlerinde ihtisas mahkemelerinin görevli olduğuna ilişkin Yargıtay kararları bulunmaktadır. Bu istisnalar şu şekildedir:
- Aile Hukuku Kapsamındaki Kararlar: Yabancı bir mahkeme kararının boşanma gibi aile hukuku ile ilgili olması durumunda Yargıtay’a göre bu davaların uzmanlık gerektirmesi nedeniyle aile mahkemelerinde görülmesi gerekmektedir.
- Ticari Davalar: Ticari nitelikteki yabancı mahkeme kararlarının tenfizi için asliye ticaret mahkemeleri görevli kabul edilmektedir. Yargıtay, bu tür davaların ticaret hukuku alanındaki ihtisas gereksinimlerinden dolayı asliye ticaret mahkemelerinde görülmesi gerektiğini ifade etmiştir.
- İş Hukukundan Doğan Kararlar: İş hukukuyla ilgili tanıma ve tenfiz davalarında, Yargıtay başlangıçta iş mahkemelerinin görevli olduğunu kabul etmiş ancak daha sonra asliye hukuk mahkemelerinin görevli olduğu yönünde kararlar vermiştir. Yargıtay kararlarında, iş mahkemelerinin yalnızca işçi-işveren arasındaki davalarda görevli olduğunu, tanıma ve tenfiz davalarının asliye hukuk mahkemelerince yürütülmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Tanıma ve tenfiz davalarında yetkili mahkeme ise, kendisine karşı tanıma veya tenfiz istenen kişinin Türkiye’deki yerleşim yeri; yoksa, sakin olduğu yer mahkemesi; yoksa, Ankara, İstanbul veya İzmir mahkemeleridir.
5. TANIMA VE TENFİZ DAVALARI ARASINDAKİ FARKLAR NELERDİR?
Tanıma ve tenfiz davaları arasındaki farklar aşağıdaki özet niteliğindeki tablo ile değerlendirilebilir.
Dava Türü | Tanıma | Tenfiz |
Amaç | Hukuki sonuçların tanınması | Hukuki sonuçların yanı sıra kararın icra edilmesi |
Hangi Kararlarda? | Kesinleşmiş mahkeme kararları (örneğin boşanma) | İcra edilebilir nitelikteki kararlar (örneğin tazminat) |
Davanın Sonucu | Türkiye’de hukuki bağlayıcılık kazanır | Türkiye’de uygulanabilir ve icra edilebilir hale gelir |
Yabancı mahkeme kararlarının hukuki etkilerinin Türkiye’de de geçerli olmasını sağlama süreci, tanıma ve tenfiz arasındaki farkların doğru anlaşılmasını gerektirmektedir. Tanıma, yabancı mahkeme kararının hukuki varlığının Türkiye’de kabul edilmesini sağlarken tenfiz bu kararın Türkiye’de icra edilebilir olmasını sağlar. Her iki işlem de birbirinden bağımsız değildir. Bazı durumlarda önce tanıma kararı alınmadan tenfiz kararı alınamaz.
6. YARGITAY KARARLARI IŞIĞINDA TANIMA VE TENFİZ
Yargıtay kararları, tanıma ve tenfiz davalarında uygulamanın nasıl şekillendiğini anlamak ve hukuki ilkeleri belirlemek için rehber niteliği taşımaktadır. Tanıma ve tenfiz, yurtdışında verilmiş olan bir kararın hukuki etkilerinin Türkiye’de de hukuken sonuç doğurmasını sağlayan yegane davalardır. Yargıtay’ın çeşitli kararları, uluslararası hukuk kuralları ile iç hukukun nasıl uyum içinde işlediğini ve hangi kriterlerin öne çıktığını ortaya koymaktadır.
6.1 Kamu Düzeni
Tanıma ve tenfiz davalarında en sık tartışılan konulardan biri kamu düzeni unsurudur. Yargıtay, yabancı ülke devletlerinin mahkemelerince verilen kararların Türk kamu düzeniyle açık bir çelişki yaratmaması gerektiğini vurgulamaktadır. Kamu düzeni çoğu zaman soyut bir kavram olması nedeniyle her olayın özelliklerine göre değerlendirilmelidir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 06.04.2012 tarihli ve 2012/3175 E., 2012/5547 K. sayılı kararı:
‘’Bununla birlikte, mahkemece tenfiz isteminin reddine ilişkin gerekçelerden birisi de, tenfizi istenen mahkeme kararının Türk kamu düzenine aykırı olduğudur. Gerçekten de, yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak alınmış ve kesinleşmiş ilamlar hakkında, yetkili mahkemenin tenfiz kararı verebilmesi için 5718 sayılı Kanun’un 54/c maddesi uyarınca, hükmün kamu düzenine açıkça aykırı bulunmaması gereklidir. Kanunda kamu düzeni kavramının zamana ve yere göre değişebilen niteliği gereği bir tanımlama yapılmaktan kaçınılmış ve konunun hakimin takdirine bırakılması tercih edilmiş, ancak kamu düzenine aykırılığın “açıkça” olmasının aranmasıyla bu konuda takdir hakkı bulunan hakime bir sınırlama getirilmek istenmiştir. Bu düzenleme, Türk tenfiz hukukunda, kamu düzeni kavramının izin verdiği ölçüde, yabancı mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizi lehine bir eğilimin bulunduğunu göstermektedir. Doktrinde de bu konuda hakime yardımcı olması bakımından bazı kriterler verilmiştir. Buna göre örneğin Türk tenfiz hakimi “kural olarak” yabancı mahkeme kararının doğruluğunu inceleyemez (revision au fond yasağı). Zira aksinin kabulü, aynı davanın Türk mahkemesinde tekrar görülmesi ve yeni bir Türk mahkemesi kararının ortaya çıkması sonucunu doğurur. Ancak örneğin Türk hukukunun vazgeçilmez kabul ettiği temel prensiplerini ihlal eden veya milletlerarası alanda geçerli olan ortak ilkelere aykırı bulunan yabancı mahkeme kararları tenfiz edilemez. Tenfiz hakimi takdir hakkını kullanırken, her somut olayın kendine mahsus özelliklerini de dikkate almalıdır. O halde dava konusu uyuşmazlık yönünden de somut olayın özelliklerine göre bir inceleme ve değerlendirme yapılmalıdır. Burada ilk olarak yabancı mahkemece davalının savunma hakkının ihlal edilip edilmediğinin incelenmesi gereklidir. Somut olayda yabancı mahkemece, dava dilekçesi ve ekleri davalıya 1965 tarihli Hukuki ve Ticari Konularda Adli ve Gayrı Adli Belgelerin Yabancı Memleketlerde Tebliğine Dair Lahey Sözleşmesi’ne uygun olarak tebliğ edilmiş, davalının davaya karşı savunma yapmak isteğini göstermemesi nedeniyle, Alman Usul Yasası’nın 331/3. ve 276. maddeleri uyarınca, davacının talebi üzerine, sözlü yargılama yapılmaksızın “gıyabi karar” verilmiştir. Buraya kadar olan gelişmelerin Türk kamu düzenine aykırı veya davalının savunma hakkını kısıtlar nitelikte olmadığı, benzer olaylarda Yargıtay Dairelerince verilen kararlarla da benimsenmiştir (Yargıtay 13. HD 01.10.1992 gün ve 5764 E.-7352 K., Yargıtay 11. HD 06.07.2010 gün ve 2008/12797 E.-2010/7992 K.). Zira “kural olarak” her mahkeme kendi usul hükümlerini uygular ve yabancı mahkemenin uyguladığı usulün Türk usul hukukundan farklı olması, Türk kamu düzeninin müdahalesi için tek başına yeterli sebep oluşturmaz. Aynı ilkeler yabancı mahkemece uygulanan ispat hukuku açısından da geçerlidir.’’ |
Yukarıdaki Yargıtay kararı da incelendiğinde kamu düzeni kavramının esnek bir kavram olduğu Yargıtay’ca belirtilmiştir. Türk hukuk; kamu düzeninin zamana, yere ve duruma göre değişkenlik gösterdiğini kabul etmektedir. Bu nedenle kanun kamu düzenini tanımlamak yerine bu değerlendirmeyi hakimin takdirine bırakmıştır. Ancak kamu düzenine aykırılık durumunu ‘’açıkça aykırılık’’ şeklinde düzenleyerek hakimin keyfi karar vermesi önlenmek istenmiştir.
Somut olayda yabancı mahkeme kararının kamu düzenine aykırı olup olmadığını değerlendirmek amacıyla öncelikle davalının savunma hakkının ihlal edilip edilmediği incelenmiştir. Alman mahkemesi; davalıya dava dilekçesini Lahey Sözleşmesi’ne uygun bir biçimde tebliğ etmiş, davalı savunma yapmamış, bu nedenle Alman Usul Yasası uyarınca gıyabi karar verilmiştir. Yargıtay’ın görüşü ise bu tür bir usul işleminin Türk kamu düzenine aykırı olmayacağıdır. Yabancı mahkemenin usul kurallarının Türk hukukundan farklı olması, tek başına kamu düzenine aykırılık teşkil etmeyecektir. Ayrıca Yargıtay, yabancı mahkemelerin uyguladığı ispat kurallarının Türk hukukundan farklı olmasının da tek başına Türk kamu düzenine aykırılık oluşturmayacağın ifade etmiştir.
6.2 Kesin Hüküm Şartı
Yabancı bir mahkeme kararının Türkiye’de tanınabilmesi ve tenfiz edilebilmesi için kararın, yabancı ülke kanunlarına göre kesinleşmiş bir ilam olması gerekmektedir. Yargıtay kararları incelendiğinde tanıma veya tenfiz davasına konu edilecek yabancı mahkeme kararının kesinleştiğinin tespiti için kanunda öngörülen şartların gerçekleştirilmiş olmasını belirtmektedir. Yabancı mahkeme ilamının Türk mahkemesine sunulurken sıralanan şu belgelerin eksiksiz bir şekilde ibraz edilmesi şarttır. Bu belgeler; yabancı mahkeme kararının o ülke makamlarınca usulen onanmış aslı veya ilamı veren yargı organı tarafından onanmış örneği, kararın onaylanmış tercümesi, İlamın kesinleştiğini gösteren o ülke makamlarınca onaylanmış yazı veya belge ve bunun onaylanmış tercümesi olarak sıralanabilir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 21.03.2022 tarihli ve 2022/1967 E., 2022/2613 K. sayılı kararı:
Davacı kadın tarafından dava dilekçesi ile Fransa Cumhuriyeti’nin apostil şerhini içerir 21.12.2020 düzenleme tarihli ve 22.06.2021 kesinleşme tarihli anlaşmalı boşanma protokolünün Türkiye’de tanınmasına ve tenfizine karar verilmesi talep edilmiş, mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm her iki tarafın istinaf kanun yoluna başvurmaması üzerine 09.11.2021 tarihinde kesinleştirilmiş, Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğünün 24.02.2022 tarihli yazısı ile, karar ile ilgili kanun yararına temyiz talebinde bulunulmuş, dosya Dairemize gönderilmiştir. Yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilâmların Türkiye’de icra olunabilmesi yetkili Türk mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır (MÖHUK m. 50/1). Yabancı mahkeme ilâmının kesin delil veya kesin hüküm olarak kabul edilebilmesi yabancı ilâmın tenfiz şartlarını taşıdığının mahkemece tespitine bağlıdır. Türk Milletlerarası Özel Hukukunda, yabancı mahkemelerin hukuk davalarına ilişkin olarak verdikleri ve o devletin kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilamların tenfizi ve tanınmasına ilişkin davalarda; tenfiz dilekçesine, yabancı mahkeme ilamının o ülke makamlarınca usulen onanmış aslı veya ilamı veren yargı organı tarafından onanmış Örneği ve onanmış tercümesinin; ilamın kesinleştiğini gösteren ve o ülke makamlarınca usulen onanmış yazı veya belge ile onanmış tercümesinin eklenmesi zorunludur. Bu belgelerde eksiklik varsa yargılama sırasında tamamlanması mümkündür. Somut olayda dosyanın incelenmesinden; dosyaya davacı tarafından 21.12.2020 düzenleme tarihli taraflar ve vekillerince imzalanmış ‘uzlaşma ile düzenlenmiş boşanma sözleşmesi’ nin aslı ve tercümesinin sunulduğu, yabancı mahkeme kararının ibraz edilmediği, mahkemece de bu sözleşmeye dayalı olarak davanın kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda, mahkemece yabancı mahkeme karan bulunmayan tanıma ve tenfiz talebinin anılan kanunda gösterilen şartları taşımadığı göz önüne alınarak, davacıya usulüne uygun süre verilerek boşanma kararına ilişkin yabancı mahkeme ilamının o ülke makamlarınca usulen onanmış aslı veya ilamı veren yargı organı tarafından onanmış örneğini ve bu kararın onanmış tercümesini ibraz etmesi İçin uygun süre verilmesi, eksiklik tamamlandığı takdirde, tanıma ve tenfiz talebinin 5718 sayılı Kanunun 58’inci maddesinin birinci fıkrasında gösterilen şartları incelenip, hasıl olacak sonucu uyarınca karar verilmesi, verilen süre içinde eksiklik tamamlanmaz ise, davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, dosyaya sunulan uzlaşma ile düzenlenen boşanma sözleşmesine göre davanın kabulüne karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.’’ |
Somut olayda davacı kadın, Fransa’da yapılan bir boşanma protokolünün tanınması ve tenfizi için dava açmıştır. Ancak, yalnızca taraflarca ve vekilleri tarafından imzalanmış ‘’uzlaşma ile düzenlenmiş boşanma sözleşmesi’’nin aslı ve tercümesi mahkemeye sunulmuştur. Yargıtay, eksik belgelerin mahkeme sürecinde tamamlanabileceğini belirtmiştir. Mahkeme, eksiklikleri fark ettiğinde taraflara süre vererek belgelerin tamamlanmasını talep etmek zorundadır. Tanıma ve tenfiz talepleri, yalnızca protokol veya sözleşmelere dayanamaz. Yabancı mahkeme kararının kendisinin mutlaka mahkemeye sunulması gerekmektedir. Tanıma ve tenfiz davalarının asıl konusunu yabancı mahkeme tarafından verilmiş kesin hükümler oluşturduğundan bahsedilen bu eksikliklerin olduğu bir somut olayda kesinleşmiş bir hükümden bahsedilemeyeceği için tanıma ve tenfiz davası reddedilecektir.
6.3 Tenfiz Hakiminin Yetki ve Sınırları
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 13.03.2023 tarihli ve 2022/9092 E., 2023/978 K. sayılı kararı:
‘’1.Tanıma ve tenfiz davalarında; Tanıma davası, yabancı bir mahkemeden bir hukuk davasına ilişkin olarak verilen ve verildiği mahkemenin tabi olduğu hukuk sistemi uyarınca kesinleşmiş olan mahkeme kararlarının Türkiye’de de kesin delil ve kesin hüküm teşkil etmesini sağlamaya yönelik davalardır. Tenfiz davası ise; icra kabiliyetine sahip olan mahkeme kararlarının Türkiye’de de icra edilebilirliğini sağlamaya yönelik davalardır. Diğer bir deyişle tanıma davaları; yalnızca kesin delil ve kesin hüküm niteliği kazandıran davalar olup icra kabiliyeti kazandırma gücüne sahip değildir. Oysa tenfiz davaları; tanıma davalarının sağladığı etkilerin yanı sıra icra kabiliyetine de yol açar. Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’da kabul edilen sisteme göre, tenfiz hâkimince, yabancı mahkeme kararı esastan incelenemez ve hukuka uygunluğu denetlenemez. Şu durumda tenfiz hâkiminin, tenfiz şartları dışında, ilamın içeriği üzerinde incelemede bulunma hak ve yetkisi bulunmamaktadır.’’ |
-
Estastan İnceleme Yasağı (Revision au Fond Yasağı):
Tenfiz hakimi, sadece yabancı mahkeme kararının Türkiye’de icra edilebilir hale gelip gelmeyeceğini değerlendirir. Tenfiz hakiminin sınırları, temel olarak esastan inceleme yasağı olarak belirlenmiştir. Tenfiz hakimi, yabancı mahkeme kararının içeriğini, maddi doğruluğunu veya hukuki gerekçelerini denetleyemez. Örneğin, bir boşanma davasında yabancı mahkeme tarafından velayet hakkının anneye verilmesi kararlaştırılmışsa, hakim bu kararın doğruluğunu veya yerindeliğini tartışamaz. Hakim, sadece kararın usul ve kamu düzenine uygun olup olmadığını denetler. Yabancı mahkemenin delil değerlendirmesi veya maddi vakaları nasıl yorumladığı, tenfiz hakiminin yetki alanı dışındadır. Örneğin, yabancı bir mahkeme bir sözleşmeye dayanarak alacak hükmü vermişse, hakim bu sözleşmenin geçerliliğini ya da delil niteliğini inceleyemez.
Esastan inceleme yasağı, uluslararası özel hukukta önemli bir ilke olarak kabul edilmektedir. Bu ilke, bir ülkede verilen mahkeme kararının başka bir ülkede tanınması ve tenfiz edilmesi sırasında kararın esasının yeniden incelenmesini engeller. Esastan inceleme yasağı; uluslararası hukukta devletlerin egemenliğini, mahkemelerin kararlarına duyulan saygıyı ve uluslararası yargı kararlarının uygulanabilirliğini temin etmek amacıyla geliştirilmiştir.
Bu yasağın uygulanması, uluslararası hukukta yargı kararlarının tanınması ve icrası için kritik bir denge sağlamaktadır. Yabancı mahkeme kararlarının esastan incelenmesi, ilgili ülkeler arasında güvensizlik yaratabilir. Bu ilke bu tür olumsuzlukların önüne geçerek uluslararası yargı işbirliğini teşvik eder. Her ülkenin kendi yargı kararlarını vermede bağımsız olduğu açıktır bu nedenle başka bir ülkenin mahkemesi tarafından verilen kararların içeriği sorgulanamaz.
Esastan inceleme yasağı, tenfiz süreçlerinin hızlı ve etkin bir biçimde sonuçlanmasını sağlar. Aksi halde her bir yabancı mahkeme kararının içeriğinin detaylı bir şekilde incelenmesi hem zaman kaybına hem de hukuki süreçlerin karmaşıklaşmasına yol açabilir.
6.4 Usulsüz Tebligat
Usulüne uygun tebligat, hukuk davalarında adil yargılanma hakkının ve tarafların hukuki dinlenilme hakkının korunması açısından önem arz eden bir husustur. Tebligatın usulüne uygun yapılmaması, yargılama süreçlerinde taraflardan birinin hak kaybına uğramasına neden olabileceği gibi mahkeme kararlarının kesinleşmesini de etkileyebilmektedir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 22.10.2015 tarihli ve 2015/2518 E., 2015/10929 K. sayılı kararı:
‘’Davacı vekili, … tarafından verilen 24.06.2010 tarihli, … numaralı kararın kesinleştiğini ileri sürerek, tenfizine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekilleri, davanın reddini istemiştir. Mahkemece bozma ilamına uyularak tenfize konu yabancı mahkeme ilamında 5718 sayılı MÖHUK’nın 54. maddesinde sayılı tenfize engel durumlardan hiçbirinin olmadığı, dava dilekçesi ile ilamın, 1965 tarihli Adli ve Gayriadli Evrakın Yurt Dışında Tebliğine Dair Lahey Sözleşmesi hükümlerine uygun bir şekilde diplomatik yolla …, … tarafından davalının avukatına tebliğ edildiği, davalının savunma hakkı kısıtlanmadan yargılama yapıldığı, tenfizi istenen ilamın Türk kamu düzenine açıkça aykırı olmadığı gerekçesiyle davanın kabulü ile davaya konu …’nin kararının tanınması ve tenfizine dair verilen karar davalı şirket vekili tarafından temyizi üzerine Dairemizin 04.12.2014 tarihli kararı ile onanmıştır. Davalı vekili, karar düzeltme isteminde bulunmuştur. Dava, yabancı mahkeme kararının tenfizi istemine ilişkin olup, mahkemece, yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiş ise de yabancı bir mahkeme kararının tenfiz edilmesi için öncelikle kararın usulünce kesinleşmiş olması gerekmektedir. … ile … arasında 28.04.1972 tarihinde yürürlüğe giren 1965 tarihli Adli Yardımlaşmaya İlişkin Lahey Sözleşmesi hükümleri gereğince tebligatların diplomatik yolla yapılacağı kararlaştırılmış olup, davacı tarafça dosyaya tercümesi sunulan … (Asliye Mahkemesi) Mahkemesi kararı ile tebliğe ilişkin belgelerden tenfizi istenilen kararın önce posta yolu ile davalılara tebliğ edildiği, daha sonra ise Lahey Sözleşmesi uyarınca tebliğ olunduğu, ancak diplomatik yoldan yapılan tebliğ üzerine davalı şirket vekilinin yaptığı itirazın posta yoluyla yapılan tebliğin geçerli bulunduğu, sonradan diplomatik yoldan yapılan tebliğin davalıya yeni bir hak bahşetmeyeceği gerekçesiyle reddedildiği, bu karar üzerine de davalı şirket vekilinin temyiz talebinin reddine dair karar… nezdinde … dosya numarası ile temyiz etmesine rağmen temyiz başvurusunun aynı nedenle reddedildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda, yabancı mahkemenin kararının tebliğinin posta yoluyla yapıldığı, diplomatik yoldan yapılan tebliğe yabancı mahkemece bir değer verilmediği, usulünce tebliğ edilmeyen kararın davalı şirket yönünden kesinleşmediği gözetilerek mahkemece, tenfiz isteminin reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmediğinden Dairemizin 04.12.2014 gün ve 2014/97-18973 sayılı onama ilamının kaldırılarak, mahkeme kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı şirket vekilinin karar düzeltme itirazlarının kabulü ile Dairemizin 04.12.2014 gün ve 2014/97-18973 sayılı onama ilamının kaldırılarak mahkeme kararının davalı şirket yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin, temyiz ilam ve karar düzeltme harçlarının isteği halinde karar düzeltme isteyene iadesine, 22.10.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.’’ |
Yukarıdaki Yargıtay kararından hareketle, somut olayda ilgili yabancı mahkeme kararının öncelikle posta yoluyla tebliğ edildiği, sonrasında ise diplomatik yolla tebligat yapıldığı anlaşılmaktadır. Yabancı mahkeme, posta yoluyla yapılan tebligatın geçerli olduğuna hükmederek diplomatik yolla yapılan tebligatın davalıya yeni bir hak tanımadığını ifade etmiştir. Bu durum, kararın davalı taraf açısından usulünce kesinleşmediği sonucuna varılmasına neden olmaktadır.
Yargıtay, tebligatın usule uygun yapılmamış olması durumunda ilgili kararın kesinleşmiş sayılmayacağını ve bu nedenle tenfiz isteminin reddi gerektiğini vurgulamıştır. Bu husus, uluslararası sözleşme hükümlerinin ve tarafların savunma hakkının korunmasının önemine vurgu yapmaktadır.
Usulsüz tebligat, sadece yabancı mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizi davalarında değil, aynı zamanda yerel mahkemelerdeki yargılama süreçlerinde de benzer sorunlara yol açabilmektedir. Tebligatın usule uygun yapılmaması, tarafların davaya etkili bir şekilde katılma ve savunma haklarını kullanmalarını engellemektedir. Sonuç olarak Yargıtay’ın ilgili kararlarında vurguladığı gibi usulsüz tebligat durumunda mahkeme kararının kesinleşmesinin söz konusu olamaz ve bu durumda tenfiz isteminin reddi gerekmektedir. Hukukun temel ilkelerinden olan adil yargılanma hakkının ve hukuki dinlenilme hakkının korunması açısından tebligatın usulüne uygun yapılması, yargılama süreçlerinde hukuki güvenliği temin eden önemli bir gerekliliktir.
7. SONUÇ
Tanıma ve tenfiz, uluslararası özel hukuk bağlamında hukukun etkinliğini ve güvenilirliğini sağlamak açısından büyük önem taşımaktadır. Tanıma, yabancı bir mahkeme kararının Türkiye’de hukuki sonuç doğurabilmesi için o kararın varlığının kabul edilmesidir. Tenfiz ise yabancı bir mahkeme kararının Türkiye’de icra edilebilmesi, yani fiilen uygulanabilmesini sağlayan hukuki işlemdir. Yargıtay kararları, bu konuda uygulamanın çerçevesini çizerken ilgili mevzuat hükümlerine açıklık getirmekte ve uygulamada birlik sağlanmasını temin etmektedir.
Bu yazımızda ele alınan Yargıtay kararları, tanıma ve tenfiz süreçlerinde ortaya çıkan hukuki meselelerin değerlendirilmesini sağlarken özellikle kamu düzeni, kesin hüküm şartı ve karşılıklılık ilkesi gibi tanıma ve tenfiz ile alakalı önemli unsurların somut olaylarda nasıl uygulandığını ortaya koymaktadır. Yargıtay’ın bu alandaki yaklaşımı, hem taraflar arasındaki uyuşmazlıkların çözümüne hem de uluslararası ilişkilerde hukuki istikrarın tesisine katkı sağlamaktadır.