Önsöz
Türkiye ekonomisinin temel taşlarından olan aile şirketleri, sadece ekonomik birer yapı değil, aynı zamanda nesilleri birbirine bağlayan, kültürel ve sosyal birer mirastır. Bir veya daha fazla ailenin emeğiyle kurulan ve yönetilen bu şirketler, istihdam yaratma ve girişimcilik ruhunu canlı tutma gibi önemli toplumsal işlevler üstlenirler. Ancak bu yapıların en büyük imtihanı, büyüme ve nesil geçişleri sırasında aile içi dinamiklerle kurumsal gereklilikler arasında bir denge kurabilmektir.
Elinizdeki bu çalışma, aile şirketlerinin sürdürülebilirliğini sağlamanın hukuki ve yapısal yollarını aydınlatmak amacıyla kaleme alınmıştır. Şirketin kurucularından sonraki kuşaklara devriyle birlikte artan ortak sayısı, karar alma süreçlerini karmaşıklaştırabilir ve aile içi anlaşmazlıklara zemin hazırlayabilir. İşte bu noktada, aile anayasası, ortaklar sözleşmesi ve şirketin esas sözleşmesi gibi hukuki metinler, birer yol gösterici ve koruyucu kalkan olarak devreye girmektedir.
Bu metinde, aile şirketlerinin neden genellikle “limited şirket” olarak yapılandığı, pay devri gibi hassas süreçlerin nasıl yönetilmesi gerektiği ve Türk Ticaret Kanunu’nun sunduğu imkanlar ile getirdiği sınırlamalar detaylı bir şekilde ele alınmaktadır. Aile değerlerini ve şirket bütünlüğünü korurken, profesyonel ve kurumsal bir yapıya geçişin adımları, pratik örnekler ve yasal çerçevelerle açıklanmaktadır.
Amacımız, aile şirketlerinin kurucularına, ortaklarına ve gelecek nesil temsilcilerine, şirketlerini daha sağlam temeller üzerinde geleceğe taşımaları için gerekli olan hukuki farkındalığı sunmak ve olası anlaşmazlıkları henüz doğmadan önleyecek mekanizmaları tanıtmaktır. Zira doğru yapılandırılmış bir hukuki zemin, hem aile içi huzuru hem de şirketin uzun vadeli başarısını temin etmenin en güvenilir yoludur.
İçindekiler
GİRİŞ
- Aile Şirketlerinin Tanımı ve Önemi
- Türkiye’deki Yapılanma ve Limited Şirket Tercihi
- Limited Şirket Yapısının Avantajları
- Kuşaklar Arası Bilgi Aktarımı ve Kurumsallaşma
BÖLÜM 1: AİLE ŞİRKETLERİNDE SÖZLEŞMESEL DÜZENLEMELER
1.1. Aile Anayasası ve Ortaklar Sözleşmesinin Gerekliliği
- Nesil Geçişlerinde Ortaya Çıkan Zorluklar
- Pay Sahipleri Sözleşmesinin Rolü ve İçeriği
- Yazılı Kuralların Anlaşmazlıkları Önlemedeki Önemi
1.2. Pay Sahipleri Sözleşmesinin Temel Hükümleri
- Amaç ve Ortaklık Yapısının Belirlenmesi
- Yönetim ve Temsil Esasları
- Kâr Dağıtımı ve Sermaye Artırımı
- Pay Devri ve Ön Alım Hakkı
- Ortaklıktan Çıkış, Halefiyet ve Miras Konuları
- İhtilafların Çözüm Yolları
- Gizlilik, Rekabet Yasağı ve Temlik Yasağı
BÖLÜM 2: PAY DEVRİ SÜREÇLERİ VE SINIRLANDIRILMASI
2.1. Limited Şirketlerde Pay Devrinin Hukuki Süreci
- Noter Onayı ve Genel Kurul Onayı Zorunluluğu
- Aile Dışına Devirlerde Karşılaşılan Güçlükler
2.2. Pay Devrini Sınırlayıcı Mekanizmalar
- Önalım Hakkı (Öncelikli Satın Alma)
- Alım ve Satım Hakları
- Satışa Katılma Hakkı
- Eşit Pay Sahipliği Durumlarında Yönetim Krizini Önleyici Mekanizmalar
BÖLÜM 3: HUKUKİ ÇERÇEVE VE ESAS SÖZLEŞME ENTEGRASYONU
3.1. Türk Ticaret Kanunu ve Aile Anayasası İlişkisi
- TTK’nın Esas Sözleşme İçeriğine Getirdiği Sınırlamalar (TTK m. 340, m. 579)
- Aile Anayasasının Uygulama Gücünü Artıran Hukuki Araçlar
3.2. Aile İçi Kararların Esas Sözleşmeye Yansıtılması
- Esas Sözleşmenin Stratejik Bir Yönetim Aracı Olarak Kullanımı
- Ortaklar Sözleşmesi Hükümlerinin Esas Sözleşmeye Aktarılmasının Önemi
- TTK m. 340’ın Getirdiği Çerçeve ve Yorum Esnekliği
- Korporatif Yaptırımlar ve Şahsi Yaptırımlar Arasındaki Fark
3.3. Esas Sözleşme ve İmtiyazlı Paylar
- Aile Şirketlerinde İmtiyazlı Payların Rolü
- Yönetim Yetkisinde İmtiyaz Oluşturma
- Pay Devrinin Sınırlandırılmasında Esas Sözleşmenin Gücü (TTK m. 492, m. 493)
- “Önemli Sebep” Kavramı ve Aile Kontrolünün Sağlanması
SONUÇ
- Aile Şirketlerinde Sürdürülebilirliğin Anahtarları: Uyum, Güven ve Hukuki Zemin
- Aile Anayasası, Ortaklar Sözleşmesi ve Esas Sözleşmenin Bütüncül Rolü
- Profesyonel Destek ve Ortak Katılımın Önemi
- GİRİŞ
Aile şirketleri; bir veya birden fazla ailenin bireyleri tarafından kurulan, yönetimi yine bu aile bireyleri tarafından yürütülen ve genellikle kuşaktan kuşağa aktarılan yapılar olarak tanımlanmaktadır. Aile bağlarının iş ilişkilerine yansıdığı bu şirketlerde, güven temelli bir çalışma düzeni ön plandadır. Türkiye’de aile şirketleri, iş hayatında önemli bir yer tutmakta olup, KOBİ’lerin büyük bir çoğunluğunu oluşturmaktadır. Bu şirketler, sadece ekonomik değil aynı zamanda toplumsal bakımdan da ciddi bir öneme sahiptir; istihdam yaratmakta, yerel ekonomileri desteklemekte ve girişimcilik kültürünün gelişimine katkı sağlamaktadır.
Ülkemizde aile şirketleri çoğunlukla “limited şirket” türünde kurulmaktadır. Bunun temel nedeni, limited şirketlerin hem kuruluş sürecinin görece kolay olması hem de yönetim yapılarının aile üyeleri arasında daha esnek bir şekilde organize edilebilmesidir. Aynı zamanda, limited şirket yapısı aile bireylerinin kişisel malvarlıklarını şirket borçlarından koruma imkânı tanıyarak riskleri sınırlandırmaktadır. Bu durum, ticari faaliyette bulunan aileler için güvenli bir hukuki zemin oluşturmaktadır.
Türk Ticaret Kanunu’na göre, limited şirketler tüzel kişiliğe sahip ve sermaye şirketi niteliğinde yapılardır. En az bir, en fazla elli ortakla kurulabilen bu şirket türünde, ortakların sorumluluğu sadece taahhüt ettikleri sermaye tutarıyla sınırlıdır. Bu özellik, aile şirketlerinin sürdürülebilirliğini sağlamada önemli bir avantaj sunmaktadır. Şirketin borçları veya hukuki sorumlulukları nedeniyle ortakların şahsi malvarlıklarının riske girmemesi, aile üyeleri arasında güven ortamının devam etmesini kolaylaştırır.
Aile şirketlerinin temel özelliklerinden biri de, aile bireyleri arasında görev ve sorumluluk paylaşımının yapılabilmesidir. Bu durum, şirketin daha etkin ve hızlı karar almasını sağlarken, aynı zamanda kuşaklar arası bilgi ve tecrübe aktarımına da olanak tanımaktadır. Birçok aile şirketinde uzun yıllara dayanan bir ticari gelenek bulunmakta ve bu gelenek, şirketin kültürünü oluşturarak iş yapış biçimlerini şekillendirmektedir. Özellikle ikinci ve üçüncü kuşaklara aktarılan şirketler, bu kültürel miras sayesinde kurumsallaşma yolunda ilerlemekte ve profesyonel yönetim anlayışını benimsemeye başlamaktadır.
Sonuç olarak, aile şirketleri ekonomik yaşamın bel kemiğini oluşturan ve gerek kurumsal yapıları gerekse kültürel değerleriyle uzun vadeli başarı hedefleyen önemli organizasyonlardır. Bu şirketlerin güçlü yönleri kadar karşı karşıya kalabilecekleri zorluklar da vardır. Ancak uygun hukuki yapı, açık bir iş bölümü, sağlıklı bir iletişim ve gelecek planlaması ile bu zorlukların üstesinden gelmek mümkündür. Limited şirket türü, bu kapsamda aile şirketlerine hem yasal koruma hem de esneklik sunarak ideal bir yapı olarak öne çıkmaktadır.
Detaylı Bilgi Almak İçin Lütfen İletişime Geçin!
Hızlı ve Güvenilir Hizmet!
Tanıma Tenfiz kurumu ile yabancı mahkemelerden alınan boşanma kararları Türkiye’de nasıl uygulanır!?
Tanıma Tenfiz ile yabancı mahkeme kararlarının Türkiye’de Uygulaması hakkında detaylı bilgi için iletişime geçin!
Tanıma Tenfiz Yolu

Aile Şirketlerinde Aile Anayasası ve Ortaklar Sözleşmesi
Aile şirketlerinde, şirket faaliyetlerinin yürütülmesi ve yönetiminde karşılaşılabilecek olası anlaşmazlıkların önüne geçebilmek adına belirli kuralların yazılı hale getirilmesi büyük önem taşımaktadır. Özellikle şirketin ikinci kuşağa geçmesiyle birlikte pay sahibi olan aile bireylerinin sayısında artış yaşanmakta, bu da karar alma süreçlerinin karmaşıklaşmasına ve görüş ayrılıklarının ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Bu noktada, şirketin işleyişine yön verecek kuralları içeren yazılı bir düzenlemeye, yani pay sahipleri sözleşmesine olan ihtiyaç ortaya çıkmaktadır.
Pay sahipleri sözleşmesi, aile şirketinde ortak olan bireylerin karşılıklı hak ve yükümlülüklerini belirleyen ve şirketin işleyişine dair temel ilkeleri ortaya koyan bir sözleşmedir. Bu sözleşme ile örneğin şirketin geleceğini etkileyecek önemli kararlarda hangi çoğunluğun aranacağı, yönetim kuruluna kimlerin atanacağı, ortakların şirkette aktif olarak çalışıp çalışmayacağı, kâr dağıtımı politikaları ve özellikle pay devri gibi hassas konular netleştirilmiş olur. Böylece, ileride ortaya çıkabilecek çıkar çatışmalarının ve aile içi uyuşmazlıkların en baştan önlenmesi hedeflenir.
Pay sahipleri arasında yaşanabilecek anlaşmazlıkların birçoğu, önceden belirlenmiş prensip ve usullerin yokluğunda daha da derinleşmekte ve bu durum şirketin istikrarını tehlikeye atabilmektedir. Bu tür sözleşmeler sayesinde, şirket paylarının başka aile bireylerine ya da üçüncü kişilere devrinin hangi şartlara bağlı olacağı açıkça düzenlenebilir. Ayrıca, aile dışından birinin ortaklığa kabul edilip edilmeyeceği, edilirse hangi koşullar altında olacağı gibi hayati kararlar, şirket kültürünün ve aile birliğinin korunması açısından belirleyici rol oynamaktadır.
Pay sahipleri sözleşmesinin bulunmadığı durumlarda ise yürürlükteki mevzuat devreye girer. Ancak mevcut hukuk sistemi, genel ve soyut kurallar getirdiğinden, çoğu zaman aile şirketlerine özgü durumları yeterince kapsayamaz. Bu da taraflar arasında belirsizlikler yaratır ve uyuşmazlıkların çözümünü zorlaştırabilir. Dahası, yargı yoluyla sağlanacak çözümler hem zaman alır hem de çoğu kez taraflar arasında daha fazla kırılmaya neden olabilir. Üstelik yargı mercileri, ilgili aile şirketinin kendi iç dinamiklerini, geçmiş ilişkilerini, aile büyüklerinin otoritesini veya aileye özgü değer sistemini birebir göz önünde bulunduramaz.
Tüm bu nedenlerle, özellikle ikinci kuşakla birlikte karmaşıklaşan aile şirketlerinde, pay sahipleri sözleşmesi; hem hukuki güvence sağlamak hem de aile içi huzuru ve şirketin uzun vadede sürdürülebilirliğini temin etmek adına vazgeçilmez bir enstrüman haline gelmektedir. Bu tür sözleşmeler, şirketin geleceğe daha sağlıklı adımlarla ilerlemesini sağladığı gibi, kuşaklar arasında oluşabilecek güven sorunlarının da önüne geçerek aile bütünlüğünü koruma görevini üstlenmektedir.
C. Pay Sahipleri Sözleşmesi
Pay sahipleri sözleşmelerinin içeriği, her ne kadar aile yapısına, şirketin faaliyet alanına ve ortakların ihtiyaçlarına göre şekillense de; uygulamada birçok sözleşmede benzer başlık ve hükümlerin yer aldığı görülmektedir. Bu sözleşmeler, sadece bir belirsizliği ortadan kaldırmakla kalmaz; aynı zamanda aile içi iş ilişkilerini düzenleyerek şirketin uzun vadeli istikrarını güvence altına almayı amaçlar.
Genellikle, pay sahipleri sözleşmeleri genel bir amaç maddesi ile başlar. Bu bölümde tarafların sözleşmeyi yapmaktaki niyetleri, hedefleri ve iş birliğinin genel çerçevesi ortaya konur. Devamında, taraflar arasında daha önceki ilişkiler, ortaklık yapısının nasıl oluştuğu ve şirketin bugünkü durumu hakkında açıklayıcı bilgiler verilir. Bu, sözleşmenin hangi koşullarda, kimler arasında ve ne tür bir ortaklık zemini üzerine kurulduğunu netleştirmek açısından önemlidir. Ayrıca, imza tarihi itibariyle mevcut pay sahipliği oranları ve sermaye yapısı da bu giriş bölümünde açıkça belirtilir.
Sözleşmenin devamında ise daha teknik ve düzenleyici hükümler yer alabilmektedir. Bu hükümlere örnek vermek gerekirse genellikle şu ana başlıklar altında toplanmaktadır:
- Yönetim ve Temsil: Şirketin günlük yönetiminin kim(ler) tarafından ve nasıl yürütüleceği, önemli kararların alınma usulü, yönetim kurulunun oluşumu ve görev dağılımı gibi konular düzenlenir. Aile üyeleri arasında görev paylaşımı ve yetki sınırları bu bölümde ayrıntılı olarak belirtilir.
- Kâr Dağıtımı ve Sermaye Artırımı: Şirket kârının dağıtım esasları, yeniden yatırıma yönlendirme kararları, sermaye artırımına ilişkin kurallar ve ortakların yükümlülükleri gibi hususlar bu başlık altında düzenlenir.
- Pay Devri ve Ön Alım Hakkı: Aile dışı kişilere pay devrinin sınırlandırılması, diğer aile üyelerine tanınacak ön alım hakkı, payların devri halinde izlenecek prosedür gibi düzenlemelere bu bölümde yer verilir. Bu hükümler, şirketin aile dışına açılmasını sınırlamayı ve birlikteliği sürdürmeyi amaçlar.
- Çıkış ve Tasfiye Şartları: Ortaklardan birinin şirketteki payını devretmek istemesi, şirketten çıkmak istemesi veya şirketin tasfiye edilmesi durumunda izlenecek yollar burada düzenlenir.
- Halefiyet ve Miras: Pay sahiplerinden birinin vefatı halinde payların kime ve nasıl geçeceği, mirasçılara devrin mümkün olup olmayacağı gibi konular da bu bölümde açıkça belirtilir.
- İhtilafların Çözümü: Taraflar arasında doğabilecek uyuşmazlıkların hangi usulle çözüleceği, arabuluculuk, tahkim ya da mahkeme yolu gibi çözüm yöntemleri belirlenir. Uygulanacak hukuk ve yetkili yargı mercii bu bölümde açıkça gösterilir.
- Gizlilik ve Rekabet Yasağı: Tarafların, şirketle ilgili gizli bilgileri nasıl koruyacağı ve şirkete rakip olabilecek faaliyetlerde bulunmalarının hangi koşullarda yasaklanacağı düzenlenir.
- Temlik Yasağı ve Hisse Rehni: Ortaklık paylarının devri, rehni ya da temlikinin sınırlandırılmasına yönelik hükümler bu başlık altında yer alır.
D. Pay Devri
Aile limited şirketlerinde ortaklık paylarının devri, yalnızca hukuki bir işlem olmanın ötesinde, aile içi ilişkiler ve şirketin sürdürülebilirliği açısından da oldukça hassas bir konudur. Bu nedenle pay devri süreci, hem Türk Ticaret Kanunu hükümleri hem de aile üyeleri arasındaki güven ve bağ göz önünde bulundurularak dikkatle yürütülmelidir.
Limited şirketlerde pay devrinin geçerli olabilmesi için yazılı bir sözleşme yapılması ve bu sözleşmenin noterde onaylanması zorunludur. Ancak bu işlem tek başına yeterli değildir; pay devrinin şirket nezdinde hüküm doğurabilmesi için ayrıca ortaklar genel kurulunda onaylanması da gerekir. Bu onay, şirketin yapısına ve sözleşmesinde yer alan özel düzenlemelere bağlı olarak basit çoğunlukla veya daha yüksek oranlı bir oy birliğiyle alınabilir. Özellikle aile şirketlerinde, bu noktada şirket sözleşmesine, aile bireyleri dışındaki kişilere pay devrinin sınırlanmasına yönelik özel hükümler eklenmiş olması yaygın bir uygulamadır.
Pay devrinin aile dışından bir üçüncü kişiye yapılması halinde, bu durum genellikle mevcut aile üyeleri tarafından şirketin yapısını ve bütünlüğünü bozucu bir tehdit olarak algılanır. Bu tür durumların yaratacağı olası huzursuzlukların önüne geçebilmek için, birçok aile şirketinde pay devri konusunda ön alım, birlikte satış veya onay şartı gibi sınırlamalar içeren düzenlemelere yer verilir. Bu tür düzenlemeler, diğer aile üyelerinin bilgisi ve rızası olmadan dışarıdan bir kişinin ortaklığa kabul edilmesini engelleyerek, şirketin aile içi yapısını koruma amacı taşır.
Ayrıca, pay devriyle birlikte şirket yönetiminde veya kâr dağılımında ortaya çıkabilecek değişiklikler de, aile üyeleri arasında çatışmalara yol açabileceği için, bu süreç öncesinde tüm tarafların bilgilendirilmesi ve gerektiğinde pay sahipleri sözleşmesinde düzenleyici hükümlere yer verilmesi büyük önem taşır.
E. Türk Ticaret Kanunu ile Aile Anayasası Arasındaki İlişki
Aile anayasalarının hukuki geçerliliğinin ve bağlayıcılığının artırılabilmesi, büyük ölçüde bu belgelerin şirketin esas sözleşmesiyle bütünleştirilmesine bağlıdır. Ancak, Türk Ticaret Kanunu’nun 340. ve 579. maddeleri, anonim şirketlerin esas sözleşmelerine yalnızca kanunen belirlenmiş hükümler çerçevesinde düzenlemeler eklenebileceğini öngörmektedir. Bu sınırlayıcı yaklaşım, aile anayasalarının şirket içi normatif yapıya entegrasyonunu ve bağlayıcı hale getirilmesini güçleştirmektedir. Bu sebeple, aile şirketlerine özgü gereksinimler doğrultusunda, özel hukuki mekanizmaların geliştirilmesi ve uygulanması önem arz etmektedir.
Bu çerçevede, aile şirketlerinin özgün yapısına uygun olarak; pay devrine sınırlama getirilmesi, aile bireylerine önalım hakkı tanınması, çıkış (kaçış) klozlarının öngörülmesi, imtiyazlı pay haklarının düzenlenmesi, aile bireyleri arasında ikili veya çok taraflı özel sözleşmelerin kurulması, yönetim kurulu iç yönergelerinin hazırlanması ve holding tipi yapılanmalara gidilmesi gibi araçlar, aile anayasasının uygulama gücünü artırmaya yönelik başlıca yöntemler olarak öne çıkmaktadır.
- Esas Sözleşme ile Entegrasyon:
Aile anayasasında yer alan temel ilke ve kurallar, TTK’nın izin verdiği sınırlar dâhilinde şirketin esas sözleşmesine dâhil edilerek hukuki bağlayıcılık kazandırılabilir. Bu yöntem, anayasa hükümlerinin ortaklar arası uyuşmazlıklarda dayanak oluşturmasını sağlar. - Pay Devri Sınırlamaları:
TTK’nın 492. ve 493. maddeleri uyarınca, şirket hisselerinin aile dışı üçüncü kişilere devrini sınırlandıran hükümlerin şirket sözleşmesine eklenmesi, şirketin aile kontrolü altında kalmasını temin eder. - İmtiyazlı Pay Kullanımı:
TTK’nın 479. maddesi çerçevesinde, belirli aile üyelerine yönetim yetkisi bakımından üstünlük tanıyan imtiyazlı payların oluşturulması, karar alma süreçlerinde etkinliği artırır ve yönetimsel istikrar sağlar.
F. Aile ile İlgili Alınan Kararların Esas Sözleşmeye Yansıtılması
Aile şirketlerinde iç yapının düzenlenmesi ve kurumsal uyumun sağlanmasında, aile anayasası ve ortaklar sözleşmesi gibi araçlar önemli işlevler üstlenmekle birlikte, bu hedeflerin gerçekleştirilmesinde en güçlü ve etkili hukuki belgelerden biri şirketin esas sözleşmesidir. Esas sözleşme, şirketin kuruluşuyla birlikte tüzel kişilik kazanmasını sağlayan temel hukuki metin olmasının ötesinde, şirket içi ilişkileri düzenleyici ve sürdürülebilir kurumsal yapının temelini oluşturan bir belge niteliği de taşır. Bu yönüyle esas sözleşme, sadece şekli bir kuruluş belgesi değil, aynı zamanda stratejik bir yönetim aracı olarak değerlendirilmelidir.
Ortaklar sözleşmesinde kararlaştırılan pek çok yükümlülük, yalnızca tarafları bağlayan hükümler içermesi nedeniyle, şirket organları düzeyinde doğrudan icra edilebilirlikten yoksundur. Bu durum, uygulamada özellikle pay devirleri, yönetime katılım, temettü dağıtımı gibi konularda ortaklar arasında çıkan uyuşmazlıkların çözümünde sınırlı bir etki alanı yaratır. Oysa esas sözleşme, korporatif niteliği sayesinde tüm ortakları ve şirket organlarını bağlayıcı hükümler içerebilir. Bu bağlayıcılık, esas sözleşmeye aykırı işlemlerin geçersiz sayılmasını mümkün kılmakta ve dolayısıyla pay sahiplerine hukuki güvence sağlamaktadır.
Bu nedenle, aile şirketlerinde esas sözleşmenin yalnızca kanuni zorunlulukları karşılayan bir belge olarak düzenlenmesi yerine, şirketin geleceğini ve ortaklar arası ilişkileri belirleyen kapsamlı bir yönetim belgesi olarak yapılandırılması büyük önem taşır. Örneğin, pay devirlerine getirilecek sınırlamalar, yönetim kurulu üyelerinin seçim esasları, oy kullanma prosedürleri, kar dağıtım politikaları ve aile dışı kişilerin şirket yönetimine katılımının sınırlandırılması gibi düzenlemeler, esas sözleşme aracılığıyla şirketin kurumsal yapısına dâhil edilebilir. Bu tür hükümler, sadece teoride değil, pratikte de ciddi bir koruma ve yönetişim mekanizması yaratır.
Ancak esas sözleşmenin bu şekilde stratejik bir yönetim aracına dönüştürülmesinde, hukuki sınırların dikkatle gözetilmesi gerekir. Türk Ticaret Kanunu’nun 340. maddesi bu noktada belirleyici bir çerçeve sunar. Söz konusu hüküm uyarınca:
“Esas sözleşme, bu Kanunun anonim şirketlere ilişkin hükümlerinden ancak Kanunda buna açıkça izin verilmişse sapabilir.”
Bu madde, anonim şirket esas sözleşmelerinde yalnızca kanunun açıkça izin verdiği ölçüde farklı düzenlemelere yer verilebileceğini ifade eder. Her ne kadar hüküm doğrudan anonim şirketlere ilişkin olsa da, limited şirketler bakımından da benzer bir yaklaşım kıyasen uygulanmaktadır. Bu bağlamda, esas sözleşmede yapılacak ihtiyari düzenlemelerin geçerliliği konusunda dikkatli olunmalı, kanunun emredici hükümleriyle çelişecek düzenlemelerden kaçınılmalıdır.
Kanun gerekçesi ise maddenin katı görünümünü kısmen yumuşatarak şu açıklamayı getirmektedir:
“Hükümdeki ‘kanunda açıkça izin verilmişse’ ibaresi, maddenin lafzından sapabilme imkânının açıkça anlaşılmadığı durumlarda, amaca uygun düşen, metodoloji öğretisine aykırı olmayan, tatmin edici gerekçelere dayanan, sonuçları adil olan ve menfaatler dengesini gözeten bir yorumla ‘sapabilme’nin haklılık kazandığı varsayımları da kapsamaktadır.”
Bu gerekçeye göre, her ne kadar TTK lafzen dar bir yorumla esas sözleşmeye müdahale alanını sınırlasa da, bazı hallerde yorum yoluyla esnek çözümlere ulaşmak mümkündür. Bununla birlikte, bu yaklaşımın öğretide farklı görüşlerle karşılandığı ve yargı kararları nezdinde belirsizlik yaratabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır.
Ortaklar sözleşmesinde geniş sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ele alınan düzenlemelerin, Türk Ticaret Kanunu’nun izin verdiği ölçüde esas sözleşmeye aktarılması, aile şirketleri başta olmak üzere tüm kapalı ortaklık yapılarında büyük önem taşımaktadır. Zira yalnızca ortaklar arasında bağlayıcı olan bir sözleşme ile sınırlı kalındığında, korporatif düzeyde icra edilebilirlik sağlanamayacak ve şirketin tüzel kişiliği nezdinde bağlayıcılığı bulunmayan hükümler yalnızca taraflar arası özel hukuk ilişkisine etki edecektir.
Bu kapsamda özellikle yönetim kurulunda temsil edilme hakkı, oy hakkına ilişkin imtiyazlar veya kar payı dağıtımında öngörülen farklılaştırmalar gibi şirketin yönetimi ve finansal yapısıyla doğrudan ilişkili düzenlemelerin, esas sözleşme aracılığıyla korporatif etki kazanması hedeflenmelidir. Bu tür düzenlemelerin esas sözleşmede yer almaması hâlinde, söz konusu hükümler ihlal edildiğinde alınan kararların geçersizliğinin talep edilmesi mümkün olmayacak; ihlal yalnızca ortaklar sözleşmesine aykırılık teşkil edecek ve bunun karşılığında ancak tazminat, cezai şart gibi şahsi yaptırımlar gündeme gelecektir.
Şirketler hukukunun en etkili müeyyide sistemlerinden yararlanılabilen başlıca alanlardan biri ise pay devrinin sınırlandırılmasıdır. Her ne kadar TTK’da bu konuda belirli hükümler yer alsa da, aile şirketleri açısından pay devrine ilişkin daha sıkı ve özel hükümler öngörülmesi gerekliliği uygulamada sıklıkla ortaya çıkmaktadır. Bu ihtiyaç doğrultusunda, esas sözleşmeye konulan hükümlerle, pay devrine ilişkin sınırlamalara aykırı biçimde pay iktisap eden kişilerin, özellikle yönetimsel haklar bakımından sınırlanması, hatta belirli hakları kullanmalarının engellenmesi mümkündür. Bu durum, pay devri sınırlamalarının yalnızca ortaklar arasında geçerli olan sözleşmelerle değil, şirketin tüzel kişiliği nezdinde bağlayıcı olan esas sözleşme ile düzenlenmesinin önemini bir kez daha ortaya koymaktadır.
Zira ortaklar sözleşmesi, yalnızca tarafları arasında geçerli olan bir özel hukuk sözleşmesi niteliğindedir. Bu nedenle, sözleşmeye taraf olmayan mevcut pay sahiplerine veya ileride pay sahibi olacak kişilere karşı doğrudan ileri sürülmesi mümkün değildir. Oysa esas sözleşme, hem mevcut hem de gelecekte şirkete katılacak tüm pay sahiplerini bağlayıcı nitelikte olup, korporatif düzenlemelerin tüm ortaklar üzerinde etkili bir şekilde uygulanmasını sağlar.
Uygulamada, ortaklar sözleşmesinde yer verilen veto hakkı gibi özel düzenlemelerin, esas sözleşmeye aktarılmasında sıklıkla TTK m. 340 ile getirilen sınırlamalara takıldığı görülmektedir. Ancak bu tür haklar, esas sözleşmede örneğin karar nisaplarının artırılması yoluyla dolaylı şekilde düzenlenebilmektedir. Bu yaklaşım, Kanun’un lafzına sadık kalınarak korporatif düzlemde etkili bir mekanizma oluşturulmasına imkân tanımaktadır. Nitekim öğretide ve yargı içtihatlarında, veto hakkı doğuracak şekilde nisapların artırılması, TTK m. 340 çerçevesinde hukuka uygun bir yöntem olarak değerlendirilmektedir.
Buna karşılık, Kanun’da açıkça öngörülmeyen yeni bir imtiyaz türünün yaratılması ya da Kanun’un izin verdiği oy hakkı veya kar payı imtiyazı gibi alanlarda, bu imtiyazlara ilişkin ihtiyari ve detaylı düzenlemeler getirilmesi, TTK m. 340 kapsamında tartışmalı bir alan teşkil etmektedir. Bu tür düzenlemelerde, Kanun’un emredici yapısı ile sözleşme serbestisi arasında dikkatli bir denge kurulması gerekmektedir.
Pay devri sınırlamaları bakımından ise TTK’nın 492. ve devamı maddeleri ile m. 340 hükümleri birlikte değerlendirilmeli, Kanun’un izin verdiği ölçüde esas sözleşmeye ayrıntılı ve öngörülebilir hükümler konulması tercih edilmelidir. Böylece, yalnızca sözleşmeye taraf olanların değil, şirkete sonradan katılacak olan pay sahiplerinin de bu hükümlere tabi olması sağlanabilir.
G. Esas Sözleşme ve İmtiyazlı Paylar
Esas sözleşme, aile anayasası ve pay sahipleri sözleşmeleri gibi temel hukuki belgeler aracılığıyla, aile şirketlerinin kendine özgü yapısına ve uzun vadeli hedeflerine uygun özel düzenlemeler yapılması mümkündür. Bu belgeler, sadece yasal bir çerçeve çizmekle kalmaz; aynı zamanda aile bireyleri arasında güvene dayalı, sürdürülebilir bir işbirliğini teşvik etmeyi amaçlar. Özellikle aileye has değerlerin korunması, kurumsal yönetim ilkeleriyle uyumlu hale getirilmesi, pay devri süreçlerinin şeffaf ve öngörülebilir biçimde belirlenmesi ile olası içsel uyuşmazlıkların etkin ve barışçıl yollarla çözümlenmesi gibi hususlara ayrıntılı şekilde yer verilir. Aile üyeleri arasında zaman içinde ortaya çıkabilecek ticari görüş ayrılıklarına ve çatışmalara karşı önleyici nitelikte hükümler içeren bu belgeler, şirketin aile kontrolünde kalmasını sağlayacak stratejik mekanizmalar barındırır. Bu sayede hem şirketin kurumsal yapısı sağlam temellere oturtulmuş olur hem de aile bireylerinin birbirleriyle olan ilişkileri, profesyonel sınırlar içinde sağlıklı bir şekilde sürdürülebilir.
Aile şirketleri, çoğu zaman vizyoner ve girişimci bir aile büyüğünün öncülüğünde kurulan ve zamanla diğer aile bireylerinin de katılımıyla gelişen yapılardır. Bu tür şirketler, yalnızca ekonomik kazanç sağlamanın ötesinde, aile değerlerinin ve geleneklerinin bir yansıması haline gelir. Giderek büyüyen ve köklenen bu şirketler, zamanla ailenin en önemli gelir kaynaklarından biri haline gelir ve aileye uzun vadeli finansal güvence sağlar. Ancak şirketin büyümesiyle birlikte, aile üyeleri arasındaki kişisel ilişkilerde ortaya çıkabilecek anlaşmazlıklar, ortaklık yapısını sarsabilir ve şirketin bütünlüğünü tehdit edebilir. Bu tür çatışmaların önüne geçilmediği takdirde, şirketin aile dışı kişi ve kurumlara devri gibi istenmeyen sonuçlarla karşılaşılması mümkündür. Bu nedenle, aile şirketlerinde ortaklık yapısının korunması ve aile kontrolünün devam ettirilmesi adına, özellikle pay devrine ilişkin sınırlayıcı düzenlemelerin getirilmesi büyük önem taşımaktadır.
Pay devrine ilişkin sınırlamalar, genellikle şirketin esas sözleşmesinde, pay sahipleri sözleşmesinde ve aile anayasasında yer alır. Türk Ticaret Kanunu’nun 491. maddesinde düzenlenen yasal çerçeve ile birlikte, özellikle 492. madde ve devamında yer alan hükümler nama yazılı paylar açısından özel önem arz eder. Aile şirketleri için bu hükümler, şirket yapısının dış etkilere karşı korunmasında işlevsel bir rol üstlenir. TTK uyarınca, nama yazılı payların devri, şirket yönetim kurulunun onayına bağlı hale getirilebilir. Bu onayın verilmemesi için esas sözleşmede düzenlenmiş “önemli bir sebep” ileri sürülmesi gerekir. TTK m. 493/2 hükmünde, hangi durumların “önemli sebep” sayılacağı sınırlı şekilde belirtilmiştir. Bunlar arasında, devralan kişinin şirketle rekabet eden biri olması veya şirketin mevcut pay sahipleri çevresi dışında bir kişi olması gibi gerekçeler öne çıkmaktadır. Bu kapsamda, payların yalnızca kurucu ortak olan aile fertlerine devrine izin verilmesi gibi hükümler, şirketin aile dışına açılmasını engellemek ve aile kontrolünü sürdürmek amacıyla kullanılabilir. Bu tür sınırlamalar sayesinde, istenmeyen üçüncü kişilerin pay sahibi olmasının önüne geçilerek şirketin yapısı korunmuş olur.
Bunun yanında, şirketin aile yapısını koruma amacıyla aile anayasası ve pay sahipleri sözleşmelerine de çeşitli mekanizmalar eklenmektedir. Bu mekanizmalar arasında önalım hakkı (öncelikli satın alma), alım ve satım hakları ile satışa katılma hakkı gibi hükümler yer alır. Bu düzenlemeler, bir aile üyesinin payını üçüncü bir kişiye devretmek istemesi halinde, diğer pay sahiplerine öncelik tanıyarak aile yapısının korunmasına katkı sağlar. Aynı zamanda, bu düzenlemeler sayesinde şirketin pay yapısında denge korunur ve aile dışı kişilerin müdahalesi asgari düzeyde tutulur.
- Önalım Hakkı
Önalım hakkı, aile şirketlerinde pay sahipliği yapısının korunması ve şirketin yabancı kişilere geçişinin önlenmesi amacıyla başvurulan etkili bir hukuki mekanizmadır. Bu hak sayesinde, bir ortak payını üçüncü bir kişiye devretmek istediğinde, diğer mevcut pay sahiplerine öncelikli satın alma imkânı tanınır. Bir başka ifadeyle, hak sahibi olan paydaşlara, devredilmesi planlanan payları, üçüncü kişiden önce satın alma fırsatı sunularak şirketin pay sahipleri çevresi korunmuş olur. Bu yönüyle önalım hakkı, şirkete yabancı kişilerin girmesini engelleyen ve aile içi dengeyi muhafaza eden bir araç niteliğindedir. Ancak bu hakkın kullanılabilmesi, devrin bir üçüncü kişiye yönelik olarak gerçekleştirilmesi, yani satış sözleşmesinin kurulması koşuluna bağlıdır. Dolayısıyla önalım hakkı, doğası gereği yenilik doğurucu bir haktır ve ancak belirli şartların gerçekleşmesi halinde kullanıma açılır.
Aile şirketlerinde en kritik dönemlerden biri, kuşaklar arası geçiş sürecidir. Bu süreçte karşılaşılan yapısal değişiklikler, şirket yönetiminin tıkanmasına ve karar alma süreçlerinin sekteye uğramasına neden olabilir. Örneğin, kurucu pay sahibinin vefatının ardından, ikinci kuşaktan iki kardeşin şirkette eşit pay sahibi olması, sermayenin eşit biçimde bölünmesine yol açabilir. Bu tür eşit ortaklık durumlarında yaşanabilecek fikir ayrılıkları, şirket yönetimini kolayca çıkmaza sokabilir ve karar mekanizmasını işlemez hale getirebilir. Bu olumsuz senaryoların önüne geçebilmek adına, çeşitli sözleşmesel mekanizmalar geliştirilmiştir. Bu mekanizmalar kapsamında, pay sahiplerinden birinin belirli şartlar gerçekleştiğinde paylarını satma yükümlülüğü doğabilir; buna karşılık diğer ortağa, bu payları satın alma hakkı tanınabilir. Tersine olarak da, bir ortağa paylarını satma hakkı verilirken, diğer ortağın bu payları satın alma yükümlülüğü altına girmesi sağlanabilir.
H. Sonuç
Aile şirketleri, Türkiye’nin ekonomik yapısında büyük bir rol oynamakta olup, bu şirketlerin sürdürülebilirliği yalnızca kurumsal yönetim yapısına dayalı değildir. Aynı zamanda aile üyeleri arasındaki uyum, iletişim ve karşılıklı güven de şirketin uzun vadeli başarısını doğrudan etkileyen faktörler arasında yer almaktadır. Aile şirketlerinde, bu dengeyi sağlamak ve kurumun geleceğini güvence altına almak için aile anayasası, ortaklar sözleşmesi ve esas sözleşme gibi hukuki belgeler son derece kritik bir rol oynar.
Aile anayasası, sadece şirketin iç düzenlemelerini değil, aile üyelerinin şirketle ilgili beklentilerini, değerlerini ve ortak hedeflerini de belirleyerek önemli bir kılavuz işlevi görür. Bu belge, aile içindeki ilişkilerin düzenlenmesinde, nesiller arası geçişlerde ve olası çatışmaların önlenmesinde yol gösterici bir araçtır. Aynı şekilde, ortaklar sözleşmesi de şirketin yönetiminde, kar paylaşımında ve pay devri gibi kritik konularda aile bireylerinin hak ve yükümlülüklerini netleştirir. Bu sözleşme, aile üyeleri arasında çıkar çatışmalarını engellemeye yönelik düzenlemeler içermelidir.
Esas sözleşme ise, şirketin hukuki yapısını belirleyen ve tüm paydaşları bağlayan en önemli belgedir. Şirketin yönetim biçimi, karar alma süreçleri, pay devir sınırlamaları gibi temel düzenlemeler bu sözleşme ile yapılır. Esas sözleşme, yalnızca ortaklar arası anlaşmazlıkları değil, şirketin iç ve dış çevresiyle olan ilişkilerini de düzenler. Bu sözleşmede yapılan her değişiklik, şirketin geleceği açısından büyük bir öneme sahiptir.
Aile şirketlerinin uzun vadeli başarısını sağlamak için, bu tür düzenlemelerin dikkatli ve titiz bir şekilde hazırlanması gerektiği açıktır. Sadece hukuki gereklilikleri karşılamakla kalmayıp, aynı zamanda aile bireylerinin değerlerine ve vizyonlarına uygun, sürdürülebilir bir yönetim yapısının oluşturulması, şirketin sağlıklı büyümesi için kritik bir öneme sahiptir. Bu yüzden, aile şirketlerinde sözleşmelerin hazırlanması aşamasında profesyonel bir rehberlik almak ve tüm aile üyelerinin katılımını sağlamak, gelecekteki olası uyuşmazlıkların önlenmesi adına büyük bir adım olacaktır
Av. Aykut BAHÇECİ
Av. Muhammed Talha ARSLAN.